Tilki ve Domuzlarla Kamp!

Tilki ve domuzlarla kamp

Kamp demek aksiyon, heyecan, macera demek bizim için. Yıllardır edindiğim kamp tecrübelerimiz sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Kamp serüvenlerimizin her biri birbirinden güzel ve heyecan dolu geçiyor. Akılda kalan en iyi kamplarımızdan birisi tilki ve domuzlarla birlikte yaptığımız kamp deneyimiydi. Bir hayli ilginç ve bir o kadar da macera doluydu.

Bundan yaklaşık 3 yıl kadar önceydi. Çadır kampına gitmek için hazırlıklarımızı tamamladık. Nisan ayı olması bol yağmur ancak bir o kadar da serinlik demekti bizim için. Yaz aylarında çadır kurmayı pek sevmiyoruz bu yüzden olabildiğince serin ve yağmurlu havalarda sinek olmadığı için tercihimiz oluyor.

Kamp alanında bizden başkası yoktu. Çadırımızı kurduk ve her şey oldukça keyifli geçiyordu. Yemeğimizi yedik ve biraz dinlendik. Ardından hava biraz kararmaya başladığında ateş yakarak güzel bir çay demledik. Hem vücudumuzu hem de içimizi ısıtan sıcacık odun ateşinde arkadaşlarla keyifli sohbetler ediyor ve eğleniyorduk.

Bu gece bizim için şehirden kaçışımızın, arkadaşlarımızla harika zaman geçirmemiz adına özeldi. Tertemiz ve oksijen dolu ormanların kokusunu doyasıya içimize çektik. Yağmurun keyfini sonuna kadar çıkardık.

Artık yatma zamanı gelmişti saat yaklaşık olarak 22.18 civarıydı. Bu saat şehir yaşamı için oldukça erken bir vakit sayılsa da kamp gibi ormanın tam ortasında bir alan için oldukça geç bile sayılabilecek bir saat dilimiydi.

Yeme içme malzemelerimizin tümünü ağaçların yüksek yerlerine astık. Bir adet bütün ekmeğimiz vardı dilimlenmiş Trabzon ekmeği diye geçiyor. Bu ekmeği de yine ağacın dalına astık. Diğer tüm malzemelerimizi yerde bırakmak istemedik ve yüksek bir yere iplerle bağladık. Böylece olası bir hayvan geldiğinde eşyalarımızı koruyacağımızı düşündük.

Çadırımıza girdik ve zifiri karanlıkta uykuya daldık. Yaklaşık bir saat sonra bir ses ile irkilerek uyandım. Gözümü açtım fakat nasıl bir ses olduğunu uyku sersemi tam anlayamadım. O mahmurlukla tekrar uykuya daldım, birkaç dakika sonra bir tıslama sesi ile yine uyandım. Hemen akabinde pek çok olduğunu düşündüğüm ayak seslerini duydum. Bu seslerle birlikte artık mahmurluktan eser kalmadı.

Sesler çok yakından, dibimden, hatta çadırın naylonunun hemen yanından geliyordu. Sanki hemen dibimde gibiydi. Bir yandan tıslama bir yandan da ayak sesleri ile hepsi birbirine karışmıştı. Refleks bir ses ile “hoşt” diye bağırdım. Bu ses ile onları kaçırabileceğimizi düşündüm, ardından ellerimi birbirine çırptım ve çıkan ses ile beraber dışarıda bir hareketlilik olduğunu fark ettim.

Öyle tahmin ediyorum ki çıkardığım seslerden kaçtılar, fakat ormanın tam ortasında hangi hayvan olduğunu bile bilmediğim bir yerde tekrar uykuya devam etmek çok zorluydu. Çadırın fermuarını aralayıp baktım. Fakat zifiri karanlıktı her yer, hiçbir şey görünmüyordu yıldızlar hariç.

Neyse içeri geri girdim ve uyumaya çalıştım. Derken uyumuş kalmışım ve gözümü açtığımda gün, doğmuş her yer bembeyaz olmuştu. Bu sırada gece olan bitenleri benden başka hiç kimse duymamıştı.

Sabah gözümüzü açtığımızda eşyalarımızın halinden olan bitenleri daha iyi analiz etme, yorumlama fırsatımız oldu. 2 gün bizi idare eder diye aldığımız bütün, dilimli Trabzon ekmeğinin torbası yerlerde geziyor ekmekten eser yoktu. Ağaca asalım güvenli olur dediğimiz tüm eşyalarımız yerlere saçılmış, sanki çok uzun boylu bir hayvan gelip talan etmişti.

Yiyecek pek bir şeyimiz de kalmamıştı, böylece kamp maceramız burada sonlanmış oldu. Gece yaşadığım adrenalin bana yaklaşık 1 hafta yetecekti. 1 hafta sonra yepyeni bir heyecan için yeni kamp alanları için yola koyulacağız.

Yorum gönder